HIZIR
ALEYHİSSELÂM
Hızır
Aleyhisselamın Soyu, İsmi Ve Bazı Faziletleri:
Mûsâ
Aleyhisselamın Hızır Aleyhisselamla Buluşup Arkadaşlık Etmesi:
Kur’ân-I
Kerimin Mûsâ Ve Hızır Aleyhisselamların Buluşmaları Hakkındaki Açıklaması:
Hızır Aleyhisselamın Soyu, İsmi Ve
Bazı Faziletleri:
Başa Dön
Rivayete göre: Hızır Aleyhisselamın
soyu: Belya (veya İlya) b. Milkân, b.Falığ, b.Âbir, b.Salih, b.Erfahşed, b.Sâm
b.Nuh Aleyhisselam olup babası, büyük bir’kral-dı.[1]
Kendisinin; Âdem Aleyhisselamın
oğlu[2]
veya Ays b.İshak Aleyhisselamın oğullarından olduğu[3]
veya İbrahim Aleyhisselama iman ve Babil’den, Onunla birlikte hicret edenlerden
birisinin, ya da Farslı bir babanın oğlu olduğu, kral Efridun ve ibrahim
Aleyhisselam devrinde yaşadığı, büyük Zülkarneyn’e Kılavuzluk ettiği, İsrail
oğulları krallarından İbn. Emus’un zamanında İsrail oğullarına peygamber olarak
gönderildiği, halen, sağ olup her yıl, Hacc Mevsiminde İlyas Aley-hisselamla
buluştukları da, rivayet edilir. [4]
Hızır; Hızır Aleyhisselamın asıl
ismi olmayıp Künyesi idi. [5]
Eshab’dan Ebû Hüreyre’nin
rivayetine göre: Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam; Hızır Aleyhisselama,
Hızır denilmesinin sebebini açıklayarak “Hızır, otsuz, kuru bir yere
otururdu da, ansızın, o otsuz yer, yeşillenerek onun ardı sıra
dalgalanır-dı!” buyurmuştur. [6]
Hızır Aleyhisselama, Allah
tarafından; Mûsâ Aleyhisselamın bile, bilmediği özel bir ilim verilmişti ki,
Mûsâ Aleyhisselam, onu öğrenmek için, uzun bir yolculuğu, göze almıştı. [7]
Hızır Aleyhisselamın soyu, devri ve
hâlen sağ olup olmadığı hakkındaki türlü ihtilafları ve uzun tartışmaları bir
yana bırakarak, Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerin verdikleri kesin
bilgilerle yetinmeyi daha uygun ve yararlı buluyoruz.[8]
Mûsâ Aleyhisselamın Hızır Aleyhisselamla Buluşup Arkadaşlık
Etmesi: Başa Dön
Abdullah b. Abbas; Mûsâ
Aleyhisselamın arkadaşı hakkında, bir gün, Hür b. Kays’la tartışmış “O,
Hızır’dır!” demişti.
O sırada, Übeyy b. KâVüT Ensarîye
rastlamışlar, İbn.Abbas, Onu, çağırmış[9]‘,
kendisine “Ey Ebüttufeyl! Yanımıza gel! [10]
Ben, Mûsâ Aleyhisselamın,
kendisiyle buluşma yolunu aramış olduğu arkadaşı hakkında şu arkadaşımla
tartıştım.
Sen, onun hal ve şanını anlatırken,
Resûlullâh Aleyhisselâmdan işittin mi?” dedi.
Übeyy b. Kâb[11]
“Evet! Onun hal ve şanını,
anlatırken[12]
Resûlullâh Aleyhisselâmdan işittim, şöyle buyuruyordu:
Mûsâ (Aleyhisselâm), İsrail
oğullarının ileri gelenlerinden bir topluluk içinde bulunduğu sırada, ona, bir
adam gelip:
‘Senden daha bilgili bir kimse
biliyor musun?’ diye sordu.
Mûsâ (Aleyhisselâm) da:
‘Hayır! Bilmiyorum!’ dedi.
Bunun üzerine, Yüce Allah, Mûsâ
(Aleyhisselâm)’a:
‘Hayır! Kulumuz Hızır vardır!’ diye
Vahy edince, Mûsâ (Aleyhisselâm), onunla buluşmak yolunu aradı.
Yüce Allah da, balığı, onun için,
bir alâmet ve nişan yaptı.
Kendisine:
‘Balığı, kaybettiğin zaman, geri
dön! Muhakkak, ona, kavuşursun! denildi.’[13]
Bunun üzerine, Mûsâ (Aleyhisselâm),
Yüce Allah’ın dilediği kadar gitti’[14]
Genç adamına:
‘Kuşluk yemeğimizi, getir!’ dedi.
Mûsâ (Aleyhisselâm), kuşluk
yemeğini istediği zaman, Mûsâ (Aleyhisselâm)’ın genç adamı[15]
Mûsâ (Aleyhisselâm)’a:
‘Bak hele! Kayanın dibinde
barındığımız sırada, ben, balığın gittiğini haber vermeyi, unutmuşum.
Onu, haber vermemi, bana unutturan
da, şeytandan başkası değildir!’ dedi.
Mûsâ (Aleyhisselâm):
‘Zâten, bizim istediğimiz de, bu
idi!’ dedi.
Hemen, izlerine basa basa geri
dönüp Hızır Aleyhisselâmı buldular.
Yüce Allah’ın Kitabında anlatmış
olduğu da, onlann hal ve şanlarından ibarettir!” dedi. [16]
Saîd b. Cübeyr der ki:
“Ben, Ibn. Abbas’a:
‘Nevfelbikâlî, israil oğullarının
Sahibi olan Mûsâ Aleyhisselâm, Hızır Aleyhisselâ-mın arkadaşı olan Mûsâ[17]
değildir. [18] O, başka bir Musa’dır[19]
diye iddia ediyor!?’ dedim.
Ibn. Abbas: ‘Yalan söylüyor Allah
düşmanı! [20]
Bana, Übeyy b. Kâ’b rivayet edip
dedi ki[21]
Ben, Resûlullâh Aleyhisselâmdan,
şöyle buyurduğunu işittim. [22]
“Mûsâ Aleyhisselâm, kavmi
içinde, onlara, Allah’ın nimet ve imtihan günlerini andığı, hatırlattığı[23]
gözlerinden yaşlar boşandığı ve kalbler rikkata geldiği bir sırada, bir adam:
‘Ey Allah’ın Resulü! Yer yüzünde,
senden daha âlim bir kimse var mı?’ diye sormuştu.”
Oda: Yoktur! demişti’. [24]
Diğer rivayete göre:
Mûsâ Aleyhisselâm, İsrail oğullan
içinde hutbe irâd etmeğe kalktığı sırada, kendisine:
tnsanlann en bilgilisi, hangisidir?
diye sorulmuştu.
Mûsâ Aleyhisselâm da:
Ben’im! demişti.
Bu hususu, Allah, daha iyi bilir!
diyerek Allah’a havale etmediği için, Yüce Allah, ona hitab etmiş;
Senden daha bilgili vardır!
buyrulmuştu.[25] Mûsâ
Aleyhisselâm
“Yâ Rab! Nerededir o?”
diye sordu. [26] Yüce Allah:
“İki denizin bitiştiği yerde
kullarımdan biri vardır ki: o senden daha bilgilidir?” diye vahyetti.
Mûsâ Aleyhisselâm:
“Yâ Rab! Ona, nasıl bir yol
bulayım?” diye sordu. [27]
“Azıklık, tuzlanmış[28]
ölü[29] bir
balık al! [30] Onu, bir zenbilin içine koy! [31]
zenbil içinde yanında taşı. [32]
Ona, nerede can verilirse[33],
onu, nerede kaybedersen işte, o kulum, oradadır!” bu-yuruldu. [34]
Mûsâ Aleyhisselâm, bir balık alıp
zenbilin içine koydu. [35]
Genç adamı, Yûşa’ b.Nûn’a:
“Seni, ancak, balık, nerede
yanından aynlırsa, onu, bana haber vermekle görevlendiriyorum!” dedi. [36]
Mûsâ Aleyhisselâm, gitti.
Hizmetini gören genci, Yûşa’ b.
Nûn’u da, yanında götürdü.
İki denizin bitiştiği yerdeki
kayanın yanına vanp ulaşınca, başlarını, yere koyup uyudular. [37]
Yûşa’ b. Nûn, uyanıp kayanın
gölgesinde oturduğu, Mûsâ Aleyhisselâm da uyuduğu sırada, tuzlu balık,
kımıldamağa başladı.
Yûşa’ b. Nûn, kendi kendine:
“Uyanıncaya kadar, onu,
uyandırmayayım!” dedi ve ona, haber vermeyi unuttu[38]
Balık; kımıldayarak, zenbilden
sıçrayıp çıktı ve denize düştü!
Yüce Allah; ondan, denizin akışını tuttu
da, denizin içinde, su künkü gibi bir boşluk ve böylece, balık için, bir yol
meydana geldi.
Deniz içinde, böyle bir yolun
açılması, Mûsâ Aleyhisselâm ile hizmetini görene, şaşılacak bir hâdise oldu.
Uyandıktan sonra, o günlerinin
kalanı ile bütün gece gittiler.
Sabah olunca, Mûsâ Aleyhisselâm,
genç arkadaşına:
“Kuşluk yemeğimizi getir!
Bu yolculuğumuzdan, yorgunluk
duymağa başladık!” dedi.
•Halbuki, Mûsâ Aleyhisselâm, Allah
tarafından, kendisine emrolunan yerin ötesine geçmedikçe, yorgunluk duymamıştı.
Genç yoldaşı, Mûsâ Aleyhisselâma:
“Bak hele! Kayanın dibinde
barındığımız zaman, balığın çıkıp gittiğini haber vermeyi unutmuşum.
Onu haber vermemi bana unutturan
da, şeytandan başkası değildir.
Balık, şaşılacak bir surette deniz
içinde yolunu tutup gitti!” dedi.
Mûsâ Aleyhisselâm:
“Zaten, arayacağımız da, bu,
idi!” dedi.
İzlerinin üzerinde gerisin geri
döndüler.
Kayanın yanına varınca, baktılar
ki:
Elbisesine, bürünmüş[39]
elbisesinin bir tarafını, ayaklannın altna, bir tarafını da, başının altına
sermiş, arkasının üzerine dümdüz yatmış, orada, Hızır Aleyhisselâm, duru-yordu. [40]
Mûsâ Aleyhisselâm, ona:
“Esselâmü aleyküm = Sizin
üzerinize selâm olsun!” diyerek selâm verdi. [41]
Hızır Aleyhisselâm, yüzünden,
örtüyü açıp[42]
“Selâm bilmeyen şu yerde, bu
selâm, nereden geliyor? [43]
Ve Aleykümüsselâm = Sizin üzerinize
de, selâm olsun!” dedi. [44]
“Kimsin sen?” diye sordu.
Mûsâ Aleyhisselâm:
“Ben, Musa’yım!” dedi.
Hızır Aleyhisselâm:
“Kimin Musa’sı’[45]
İsrail oğullarının Mûsâsı mı?” diye sordu.
Mûsâ Aleyhisselâm:
“Evet[46]
İsrail oğullannın Mûsâ’sıyım!” dedi. [47]
Hızır Aleyhisselâm;
“Seni, buraya getiren, nedir? [48]
Hal’ü sânın, nedir?” diye sordu. [49]
Mûsâ Aleyhisselâm:
“Sende bir ilim bulunduğu,
bana haber verildi. Sana arkadaş olmak istiyorum. [50]
Sana, öğretilen rüşd’ü hidâyetten bana da, öğretmen için, geldim.” dedi. [51]
Hızır Aleyhisselâm: “Elinde Tevrat’ın bulunması ve kendine vahiy gelip
durması, sana, yetmiyor mu?! [52]
Ey Mûsâ! Sende, Allah’ın Kendi
ilminden, sana öğrettiği öyle bir ilim vardır ki: ben, onu, bilemem!
Bende de, Allah’ın, Kendi ilminden
bana verdiği öyle bir ilim vardır ki, sen de onu bilemezsin!
Hem sen, benimle arkadaşlık etmeğe
hiç dayanamazsın! [53]
Ey Mûsâ! Bende bir ilim var ki,
onu, sana öğretmem, lâyık değildir.
Sende de, bir ilim vardır ki, onu
da, benim öğrenmem lâyık değildir! [54]
Haberini, ihata edemediğim şeye[55]
iç yüzünü kavrayamadığın, görünüşü, hoşa gitmeyen şeyleri görmeğe’[56]sen,
nasıl sabredebilir, dayanabilirsin?” dedi. [57]
Mûsâ Aleyhisselâm:
“Senin buyruğunu, yerine
getireceğim! [58]
İnşâallâh, beni sabırlı bulacaksın!
Sana, hiç bir işinde de, karşı
gelmeyeceğim!” dedi.
Hızır Aleyhisselâm:
“Eğer, sen bana, bu suretle
tâbi olursan, artık, ben, sana anıp söyleyinceye kadar, bana, hiç bir şey
sorma!” dedi. [59]
Mûsâ Aleyhisselâm:
“Olur dedi. [60]
Gemileri, olmadığı için[61], Hızır
Aleyhisselâmla Mûsâ Aleyhisselâm, deniz kıyısında yürüyerek gittiler:
Bir gemiye rastladılar.
Kendilerini, gemiye alsınlar diye gemicilerle konuştular.
Gerniciler, Hızır Aleyhisselâmı
tanıyıp[62]
“Allah’ın, Salih kulu!”
dediler. [63]
Onları, gemilerine, ücretsiz
aldılar. [64]
Gemiye bindikleri zaman[65],
bir serçe, geminin kenarına konup[66]‘denizden,
bir yutum su aldı.
Hızır Aleyhisselâm:
“Ey Mûsâ! Benim ilmim ile
senin ilmin, Allah’ın ilmini, şu serçenin denizden aldığı bir yudum su kadar
bile eksiltmez! [67]
Vallahi[68],
senin ilmin, benim ilmim[69] ve
bütün yaratıklann ilmi[70],
Allah’ın ilminin içinde şu serçenin gagasıyla aldığı damla kadar hiç
kalır!” dedi. [71]
Sonra da, el atıp gemi
tahtalarından birini, söktü!
Mûsâ Aleyhisselâm:
“Şu kavim, bizi, gemilerine,
ücretsiz bindirmişlerken, sen, onların gemilerine kasde-dip içindekileri
batırmak için mi, gemiyi deliyorsun?! [72]
Doğrusu, sen, çok büyük bir şey,
bir suç işledin!?” dedi[73]
Hızır Aleyhisselâm:
“Ben, sana, benimle arkadaşlık
yapmağa dayanamazsın?” demedim miydi?” dedi.
Mûsâ Aleyhesselâm:
“Şu unuttuğum şeyden dolayı,
beni, sorumlu tutma ve bana, güçlük gösterme?” dedi. [74]
Gerçekten de, Mûsâ Aleyhisselâmın,
ona karşı, bu ilk davranışı, bir dalgınlık ve unutkanlık eseri idi. [75]
Gemiden çıktılar.
Deniz sahilinde yürüyüp gittikleri
sırada, bir de baktılar ki, bir oğlan çocuğu[76],
başka oğlan çocuklan ile birlikte oynuyor.
Hızır Aleyhisselâm, hemen, oğlanın
başını, eliyle tutup kopardı ve onu, öldürdü![77]
Mûsâ Aleyhisselâma onun yanında,
son derecede bir korku ve dehşet duydu. [78]
Hızır Aleyhisselâma:
“Sen, günahsız, masum bir
canı, hiç bir can karşılığında olmaksızın öldürdün hâ!?” dedi.
Hızır Aleyhisselâm:
“Ben, sana benimle arkadaşlık
yapmağa dayanamazsın! demedim miydi? Bu, birincisinden de, ağırdır!” dedi. [79]
Mûsâ Aleyhisselâm:
“Eğer, bundan sonra, sana, bir
şey sorarsam,benimle arkadaşlık yapma! Arkadaşlık yapmamakta, benim yönümden
bir özre erişmişsindir. mâzursundur.” dedi. Yine, gittiler.
Nihayet, bir kariye halkının yanına
vardılar. [80] Onlann, bütün Meclislerini
dolaştılar. [81] Onlardan, yemek istediler.
Ahali, bunları, konuklamaktan kaçındılar. [82] Mûsâ
Aleyhisselâm, çok acıktı. Onları, konuklamadılar. [83]
Orada, yıkılmağa yüz tutmuş[84]
eğilmiş[85] bir
duvar buldular. [86] Hızır
Aleyhisselâm, eliyle mesh ederek[87] onu,
doğrulttu. [88] Mûsâ Aleyhisselâm:
“Bunlar, öyle bir kavimdir ki,
yanlarına geldiğimiz halde, bizi, ne konakladılar, ne de, bize yemek verdiler. [89]
İsteseydin, hiç olmazsa, şu
hizmetine karşılık, onlardan, bir ücret alabilirdin!?” deyince, Hızır
Aleyhisselâm:
“İşte, bu, benimle senin ayrılışındır!”
dedi. [90]
Peygamberimiz Aleyhisselâm,
kıssayı, buraya kadar anlattıktan sonra:
“Allah, bize[91]
ve Musa’ya rahmet etsin! [92]
Ne kadar isterdim[93]
isterdik[94] ki,
ne olurdu[95] o,
sabretseydi de, ikisi arasında geçen işler, bize, Allah tarafından, haber verilseydi[96]
Eğer, o, acele etmemiş olsaydı, muhakkak, daha bir çok şaşılacak şeyler
görecekti. [97]
Fakat, onu, arkadaşı tarafından bir
kınama tuttu da[98],
utandı.” buyurdu. [99]
Mûsâ Aleyhisselâm, Hızır
Aleyhisselâmın elbisesinin ucundan tuttu’. [100]
“Haydi, bana, (söyleyeceğini)
söyle!” dedi. [101]
Hızır Aleyhisselâm:
“Şimdi, sana, üzerinde
sabredemediğin, dayanamadığın şeylerin iç yüzünü, haber vereceğim.[102]
O delmiş olduğum gemi ki, denizde
iş yapan yoksullarındı. [103]
Onun için, ben, onu, kusurlu yapmak
istedim ki, arkalarında, her sağlam gemiyi zorla almakta olan’[104]
Hüded b. Büded adında bir hükümdar vardı.
Hükümdann, geminin yanına vardığı
zaman, onu, kusuru yüzünden geri bırakmasını ve onun yanından geçip gittikleri
zaman, onanp ondan yararlanmalannı istedim.
Gemicilerden kimisi:
“Deliği, şişelerle tıkayınız!
Kimisi de:
Deliği, ziftle tıkayınız!”
diyordu. [105]
Gemiyi, bedelsiz olarak zabtedecek
olan hükümdar, geldiği ve onu delik halde bulduğu zaman, bıraktı, zabtetmekten
vazgeçti.
Sonra, gemi sahipleri, bu delik
gemiyi bir tahta ile onardılar. [106]
Ondan, yararlanmağa devam ettiler.’[107]
Oğlana gelince; o, daha yaratıldığı
günden, kâfirlikle tabiatlı, ve damgalı idi. [108]
Onun anası ve babası ise, Mü’min
idiler. Oğullan, kâfirdi. [109]
Bu ana ve baba, oğullarının üzerine
titremekte idiler.
Şayet, o oğlan çocuğu, olgunluk
çağına erişseydi, anasını, babasını azıtacak, onları da, küfre bürüyecekti. [110]
Ona, sevgileri yüzünden, onun
dinine tâbi olmalarından korkup[111]
istedik ki, onla-nn Rabbi, bunun yerine, kendilerine, dinen ondan daha
hayırlısını, ana ve babasına daha yakın ve merhametlisini versin. [112]
Duvara gelince; bu duvar, o
şehirdeki iki yetim oğlanın olup altında, onlara aid bir define vardı. [113]
bu da, altın ve gümüşten ibaretti. [114]
Babalan, iyi bir adamdı. Bunun
için, Rabb’in diledi ki: ikisi de, erginlik çağına ersin-ler, definelerini
çıkarsınlar.
Bu, Rabb’inden, bir merhamet ve
esirgeme idi. Ben, bunlan, kendi rey ve görüşümle yapmadım. İşte, senin,
üzerinde sabredemediğin şeylerin iç yüzü!” dedi. [115]
Mûsâ Aleyhisselâmın, Hızır Aleyhisselâmla bu arkadaşlığı, on sekiz gün
sürmüştür. [116]
Kur’ân-I Kerimin Mûsâ Ve Hızır Aleyhisselamların
Buluşmaları Hakkındaki Açıklaması: Başa Dön
Mûsâ Aleyhisselâmla Hızır
Aleyhisselâmın buluşmaları ve aralarında geçenler, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle
açıklanır:
“Bir zaman, Mûsâ, genç adamına
şöyle demişti: “Ben, iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayıp
gideceğim. Yahud, (maksadıma erinceye dek) uzun zamanlar geçireceğim!”
Bunun üzerine, onlar, bu iki deniz
arasının birlekşik yerine ulaşınca, balıklarını, unuttular. (Balık) denizde bir
deliğe doğru yolunu tutmuştu. Vaktâ ki, (Oradan geçip gittiler) Mûsâ, genç
(adamına): Kuşluk yemeğimizi getir!
Bu yolculuğumuzdan, yorgun
düştük!” dedi.
Genç: “Bak hele! Kayaya
sığındığımız vakit ben, balığı unutmuşum!
Gerçek, onu, söylememi, şeytandan
başkası unutturmadı.
O, şaşılacak bir suretle denize
(atladı) yolunu, tutup gitti” dedi.
(Mûsâ): “İşte, bizim
arayacağımız, bu idi.”dedi.
Hemen, izlerinin üzerinden, gerisin
geri döndüler.
Derken, kullarımızdan, (öyle) bir
kul buldular ki, biz, ona, tarafımızdan, bir rahmet vermiş, kendisine,
nezdimizden (özel) bir ilim öğretmiştik.
Mûsâ, ona: “Sana öğretilen
ilimden, bana da, öğretmek üzere, sana, tâbi olayım mı?” dedi.
O da (Musa’ya):
“Doğrusu, sen, benim yanımda,
asla sabredemezsin!
(İç yüzünü) kavrayamadığın bir
bilgiye nasıl sabredebilirsin ?” dedi.
Oda:
Allah, dilerse, beni sabredici
bulacaksın.
Sana, hiç bir işde karşı
gelmeyeceğimi” dedi.
(O da) bu suretle bana tâbi
olursan, artık, ben, sana anıp söyleyinceye kadar, bana, hiç bir şey
sorma!” dedi.
Bunun üzerine, kalkıp gittiler.
Nihayet, (bir) gemiye bindikleri
zaman, o, bunu, deliverdi.
(Mûsâ):
“içindekileri (suda) boğasın
diye mi, onu, dektin?I”
“And olsun ki: Sen büyük bir
iş işledin!” dedi.
Oda:
“Sen, beraberimde asla
sabredemezsin! demedim mi?” dedi.
(Mûsâ):
“Unuttuğum şeyden dolayı, beni
sorumlu tutma! Şu arkadaşlığımızda bana, güçlük yükleme!” dedi.
Yine, gittiler.
Nihayet, bir oğlan çocuğuna
rastladıkları zaman, o, hemen, onu öldürdü!
(Mûsâ):
“Sen, tertemiz (masum) bir can
(diğer) bir canı karşılığı olmaksızın öldürdün hâl?
And olsun ki: sen çok kötü bir şey
yaptın!” dedi.
(O zat):
“Ben, sana: beraberimde asla
sabredemezsin!” demedim mi?” dedi.
(Mûsâ):
“Eğer, bundan sonra, sana, bir
şey sorarsam, artık, benimle arkadaşlık etme! (o takdirde) tarafından muhakkak
bir özre ulaşmışsındır (benden ayrılmakta mâzursun-dur) dedi.
Yine, gittiler.
Nihayet, bir memleket halkına
vardılar ki, ora ahâlisinden, yemek istedikleri hade, kendilerinin,
konuklamaktan kaçınmışlardı.
Derken, yıkılmaya yüz tutmuş bir
duvar buldular.
O, bunu, hemen doğrultuverdi.
(Mûsâ):
“İsteseydin, herhalde, buna
karşılık, bir ücret alabilirdin!?” dedi.
O:
“İşte, dedi, bu, benimle senin
aynlışımızdır.
Sana, üzerinde asla sabredemediğin
şeylerin iç yüzünü haber vereceğim:
O gemi ki, denizde iş yapan
yoksullarındı.
Onun için, ben, onu, kusurlu yapmak
istedim ki, arkalarında, her (sağlam) gemiyi zorla almakta olan bir hükümdar
vardı.
Oğlana gelince; Onun anası da,
babası da iman etmiş kimselerdi.
Bunun için, onları, bir azgınlık ve
kâfirlik bürümesinden endişe ettik te, istedik ki, onların Rabbi, bunun yerine,
kendilerine, temizlikçe daha hayırlısını, merhametçe daha yakınını versin.
Duvara gelince; bu, o şehirde iki
yetim oğlancığındı. Altında da, onlara ait bir define vardı.
Babaları, iyi bir adamdı.
Bunun için, Rabb’in diledi ki,
ikisi de, erginlik çağına ersinler, definelerini çıkarsınlar.
Bu, Rabb’inden bir merhametti.
Ben, bunları kendi rey ve görüşümle
yapmadım.
İşte, üzerlerine sabredemediğin
şeylerin içyüzü![117]
[1] Taber-i Tarih c.1,s.188, Sâlebi-Arâis
s.220,lbn.Asâkir-Tarih c.5, s.144, Ibn.Esir-Kâmil c.1,s.16O Ebülfida-Elbidaye
vennihaye el, s.326.
[2] İbn. Asakir-Tarih c.5,s.145.
[3] ibn. Asâkir-Tarih c.5,s.144.
[4] Taberi-Tarih c.1,s.188 Sâlebi-Arâis s.220,223,224, İbn.
Esir-Kâmil c.1,s.160-161, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.l,s.326-336.
[5] Sâlebi-Arâis s.220, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1
;s.327
[6] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.312, Buhari-Sahih c.
4.S.129 Tirmizi Sünen c.5,s.313, Taberi-Tarih c.l,s.194, Sâlebi-Arâis s.220.
[7] Kehf: 65, Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5,s.118-119,
Buhari-Sahih c.l,s.38 Müslim-Sahih c.4,s. 1847-1848, Tiri-mizî-Sünen C.5.S.309.
[8] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları: 2/107.
[9] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.116, Buhari-Sahih c.1
,s.26 27, Müslim-Sahih C.4.S.1853
[10] Müslim-Sahih c.4,s.1853.
[11] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.116, Buharî-Sahih c.1
,s.26-27, Müslim-Sahîh c.4,s.1853.
[12] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.116, Buharî-Sahih c.1
,s.26-27.
[13] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.116, Buharî-Sahih
c.1,s.26-27,Müslim- Sahih C.4.S.1853.
[14] Müslim-Sahîh C.4.S.1853.
[15] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.117, Müslim-Sahih
c.4,1853
[16] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.117,122 Buharî-Sahih
c.1,s.27-28, Müslim Sahih c.4,s.1853.
[17] Zamanımızdaki Müslüman Müelliflerinden de, maalesef bu
görüşü benimseyerek Tavratta, böyle bir hâdiseden bahsedilmemiş olduğunu,
Kılkamış Destanında Mûsâ adındaki bir Balıkçıdan söz edildiğini, Buharînin
Sa-hih’inde bulunmadıkça, Müfessirlerin görüşlerini kabul edemeyeceğini ileri
sürenler bulunduğu işitildiğinden, hâdiseyi, Sahih-i Buharı ve diğer Hadis
Mecmualarından nakil etmeyi uygun gördük.
[18] Buharî-Sahih c.4,s.127, Müslim-Sahih c.4,s.1847,
Tirmizî-Sünen c.5,s.3O9.
[19] Buharî-Sahih c.1,s.38.
[20] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.117, Buharî-Sahih
c.1,s.38 Müslim-Sahih c.1,s.38 c.4,s.127, Müslim-Sahih c.4,s.1847,
Tirmizî-Sünen c.5,s.3O9.
[21] Buharî-Sahih C.5.S.230.
[22] Müslim-Sahih c.4,s.1847, Tirmizî-Sünen c.5,s.3O9.
[23] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.121, Müslim-Sahih
c.4,s.185O.
[24] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih
c.5,s.232.
[25] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s. 118, Buharî-Sahih
c.5,s.234.
[26] Buharî-Sahih c.5,s.232.
[27] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih
c.1,s.38, c. 5, s. 230, Müslim-Sahih C.4.S.1847-1848, Tirmi-zi Sünen c.5,s.3O9.
[28] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.119-121, Müslim-Sahih
c.4,s. 1850.
[29] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.120 Buhâri-Sahih
C.5.S.232.
[30] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.118-120, Buhâri-Sahih
c.5,s. 230, Müslim-Sahih c.4,s.185O.
[31] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.118-120 Buharî-Sahih
c.5,s.23O.
[32] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.117, Buharî-Sahih c.1,s.38,
c.5,s. 230 Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen c.5,s.3O9.
[33] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih
c.5,s.232.
[34] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih C.1.S.38,
c.5,s. 230 Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen C.5.S.309.
[35] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.117, Buharî-Sahih c.5,s.
230-232.
[36] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.232.
[37] Buharî-Sahih c.1,s.38-39.
[38] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O Buharî-Sahih
c.5,s.232.
[39] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.117-118,Buharî-Sahih
c.1,s.39, c.5,s.230-231, Müslim-Sahih c.4,s. 1848-1849,Tirimizî-Sünen c.5,s.
309-310.
[40] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Müslim-Sahih
c.4,s.1851.
[41] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.1,s.39,
Müslim-Sahih c.4,s.1851, Tirimizî-Sünen c.5,s.31O.
[42] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Müslim-Sahih c.4,s.1851.
[43] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.231,
Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen c.5,s.31O.
[44] Müslim-Sahih c.4,s.1851.
[45] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih
c.4,s.1851.
[46] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s. 120, Buharî-Sahih c.1,s,39,
Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen C.5.S.310.
[47] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.1,s.39,
Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen C.5.S.310.
[48] Müslim-Sahih c.4,s.1851.
[49] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.
233.
[50] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119
[51] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.233,
Müslim-Sahih c.4,s. 1851.
[52] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O Buharî-Sahih
c.5,s.233.
[53] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.118-119, Buharî-Sahih c.1,s.
39, c.5,s. 231, Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünenc.5,s.31O.
[54] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119.
[55] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119.
[56] Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.31O.
[57] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119, Müslim-Sahih c.4,s.
1849, Tirmizî-Sünen c.5,s. 310.
[58] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119.
[59] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119 c.5,s.231,
Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.31O.
[60] Buharî-Sahih c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s. 1849,
Tirmizî-Sünen c.5,s. 310.
[61] Buharî-Sahih c.1,s. 39.
[62] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119-120 Buharî-Sahih
c.1,s.39, c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.1849 Tirmizî-Sünen c.5,s. 311.
[63] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.233.
[64] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119-120, Buharî-Sahih
c.1,s.39, c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[65] Buharî-Sahih c.5,s.231.
[66] Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s. 1850.
[67] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih c.1
,s.39, c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s. 1850.
[68] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.235.
[69] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih
c.5,s.235.
[70] Buharî-Sahih c.5,s.12O
[71] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O Buharî-Sahih
c.5,s.235.
[72] Buharî-Sahih c. 1 ,s.39, c.5,s.231 Müslim-Sahih c.4,s.
1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[73] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih
c.4,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.1849 Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[74] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.119 Buharî-Sahih
c.1,s.39c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[75] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih
c.1,s.39, c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.185O .
[76] İsmi Ceysur idi. A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O,
Buhari-Sahih c.5,s.233).
[77] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.5,s.235,
Müslim-Sahih c.4,s.1850, Tirmizî-Sünen c 5.S.311.
[78] Müslim-Sahih c.4,s. 1851.
[79] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih c.1 ,s.39,
c.5,s.231 Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen C.5.S.311.
[80] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.1
,s.39, c.5,s. 231-232 Müslim-Sahih c.4,s. 1849. Tirmizî-Sünen c.5.s. 311.
[81] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.121, Müslim-Sahih c.4,s.
1852.
[82] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.1,s.39
c.5,s. 231, Müslim,Sahih, c.4,s. 1849 Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[83] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119.
[84] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih
c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311
[85] Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s.1849,
Tirmizî-Sünen C.5.S.311.
[86] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih
c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s. 311.
[87] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih
c.5,s.233 Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311
[88] A.b.Hanbel-Müsned C.5.S.119, Buharî-Sahih C.1.S.39,
Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen c.5,s. 311.
[89] Buharî-Sahih c.5,s.31, Müslim-Sahih c.4,s.185O,
Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[90] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s. 118-119, Buharî-Sahih
c.1,s.39, c.5,s.23132, Müslim-Sahih c.4,s. 1850, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[91] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.121 Müslim-Sahih c.4,s.
1851.
[92] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.118-121, Buhârî-Sahih c.1,s.39
Müslim-Sahih c.4,s. 1850, Tirmizî-Sünen c.5,s.312
[93] Buharî-Sahih c.1,s.4O, Müslim-Sahih c.4,s.185O.
[94] Tirmizî-Sünen c.5,s.312.
[95] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.121.
[96] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.118-121, Buharî-Sahih
c.1,s.4O, Müslim-Sahih c.4,s. 1850, Tirmizî-Sünen c.5,s.312.
[97] Müslim-Sahih c.4,s. 1851.
[98] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih
c.4,s,1851.
[99] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119.
[100] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih c.4,s.1852.
[101] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119.
[102] Buharî-Sahih c.5,s.235, Müslim-Sahih c.4,s.1852,
Tirmizî-Sünen c.5,s.311.
[103] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih
c.4,s.1852.
[104] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.5,s.233,
Müslim-Sahih c.4,s. 1852.
[105] Buharî-Sahih c.5,s. 233-234.
[106] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.119,Müslim-Sahih c.4,s. 1852.
[107] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119.
[108] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih c.4,s.1852,
Tirmizî-Sünen c.5,s.312.
[109] Buharî-Sahih C.5.S.234.
[110] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih
c.5,s.234, Müslim-Sahih c.4,s.1852.
[111] Buharî-Sahih c.5,s. 234.
[112] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih
C.5.S.234, Müslim-Sahih c.4,s.1852.
[113] Ahmed b.Hanbel.Müsned C.5.S.119, Müslim-Sahih
c.4,s.1852.
[114] Tirmizî-Sünen c.5,s.313.
[115] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih
C.4.S.1852
[116] Mîr Havend-Ravzatussafa Terceme s.276.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
2/108-116.
[117] Kehf:60-82.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
2/116-118.